26 Mart 2009 Perşembe

Sunum ve öğrenciliğe dönüş

Evet dostlarım bu hafta blogu doldurayım mı doldurmayayım diye düşündüm taşındım bütün hafta. Hani çok ilginç birşey olmayınca zorlamanın anlamı yok dedim. Ama gördüğünüz gibi vazgeçtim bu fikrimden :)

Efendim bu yazıda size Finlandiya'daki ilk akademik aktivitemden bahsedeceğim. Önceki bloglarda bildiğiniz gibi artık öğrenci kimliğimi de hatırlamam gerektiği konusundaki endişelerimden bahsetmiştim. Bugün sabah saatlerinde yaptığımız sunum ile Avrupa'daki öğrencilik hayatımın ilk etkinliğini gerçekleştirmiş oldum. Acayip duygulandım. Çünkü 3 dakikalık bir konuşma yapmış olsam da, geçen bir hafta boyunca "Allah'ım neden okuyamıyorum, neden serseri oldum burada?" diye kendi kendimi yemekten bir hal olmuştum ve bu minik sunumla azıcık da olsa özgüvenime tekrar kavuştum.

Peki nedir bu sunum hikayesi? Belki daha önce bahsetmişimdir, bu okulda son dakikada seçmeli olarak almaya karar verdiğimiz "Technology Management" adlı Endüstri Mühendisliği tabanlı karizma dersin ödeviydi kendisi. Bu dersin ayrı bir özelliği de inanılmaz derecede kafa dengi olan arkadaş canlısı genç hocasının da Türk olması. Tabii ömrümde bu kadar süper aksanlı İngilizce konuşan bir Türk de görmediğimi de eklemek isterim. Neyse uzatmayalım, hocamız bize meşhur Apple şirketinin tarihçesini, bugüne kadar yaptıkları icraatları, yediği haltları anlatan bir makale verdi. Bu makaleden yola çıkarak 4 kişilik gruplar halinde Apple'ın geçmişinde yaşadığı sıkıntılı dönemleri tekrardan yaşamaması için gelecekte nasıl bir strateji belirlemesi gerektiği konusunda kafa yormamız istendi. Babalar hazır iPhone gibi bir ürünle piyasayı altüst etmiş, bu tatlı konumu nasıl koruyabilir Can Bey'e soralım demişler. Kırmadım kendilerini.

Yahu ben kim şirkete gelecek stratejisi belirlemek kim? Efendim 4 kişilik grubumuz bendeniz, iki yıldır akademik yaşantımda birlikte olduğum can dostum Yaşar ve hocamızın tayin ettiği Fransız kardeşler Aurelie ve Herve. Malum son bir haftaya kadar hiçbir şey yapmadık, takım arkdaşlarıyla da irtibata geçmedik. İlk olarak geçen hafta toplandık. Şimdi Avrupa'dayız yeni okul yeni sistem biirrr, ders baya karizma ikiiii, dersi alan çoğu insanda pabuç kadar dil var, sınıfta konuşuyorlar da konuşuyorlar, birikimliler üççç, hayatımda hiç bu tip bir dersle ve ödevle karşılaşmadım dörttt, bu sefer Fransızlarla iş yapıyorduk (havalara bak) hadi bu da beşşş. Bu faktörler bir araya gelince beni yakından tanıyanlar bilir, ben gerilirim arkadaş. Büyütür de büyütürüm. 15 sayfalık o son derece gereksiz makaleyi okumak daha da önemlisi anlamak için 3 koca gün harcadım ve sonuçta hiçbir şey anlamadım. "Yahu ben ne diyeceğim Fransızlara, nasıl bir strateji sıksam" diye kemirdim içimi. Sabah otobüsü kaçırıp toplantımıza geç kalınca ufak bir trip de yedik bakışlardan. "Biz Fransızız her zaman dakiktiriz" geyiği döner gibi oldu pek hoş olmadı açıkçası. Neyse başladık toplantıya ve ummadığım bir şekilde 2 saatte sunumun tüm içeriğine, stratejilere karar verdik. Yaşar ve ben biraz sönüktük açıkçası. Genel konuşuyoduk çoğunlukla, Fransızlar gaza gelip ayrıntıya indiklerinde "he he tabii" diyip poh pohluyorduk.

İkinci toplantıda slaytlarımızı ve kendi bölümlerimizi sunacaktık. Bu sefer onlar geç kaldı. Biz hiçbir şey demedik. "Biz de Türküz aha böle morartırız, adama lafı yediririz, naber düdük?" gibi bir seviyesizliğe inmedik. İnmedik ama rahatladım bunları yazınca neden bilmiyorum :) Sunumuzu da beğendiler gayet. Efendim sezarın hakkı sezara elbette, onların sayesinde güzel bir iş bölümü oldu ve sunumumuzu hazırladık.

Sunum günü son provamızı yaptık. "Dandik oldu ama olsun artık çok geç, aman ne olacak alt tarafı sunum işte" gibi kendimizi avutmaya çalışan yorumlarla sunumun yapılacağı salona geldik.
Sondan birinci gruptuk. Bu tip sunum ortamlarında genelde "ilk çıkarım, yapar kurtulurum" felsefesini benimsemişimdir. Bu sefer beklemek zorundaydık. Çıkan ilk gruplar gerçekten iyi hazırlanmışlardı. Apple araba yapsın Mercedes, BMW ile bu pazarda kapışsın diyenlerden iBeer, iGuitar gibi önerilerde bulunanlara kadar renkli sunumlar izledik.

İşin garibi bugüne kadar sırf formaliteden olduğuna inandığım "Sorunuz var mı arkadaşlarınıza? Peki o zaman teşekkür ediyoruz yerinize alıyoruz" geyiği burada dönmüyordu. Sunumdan sonra baya baya soru soruyorlardı, en az 10 dakika kitliyorlardı. Önce titremeye başladım, 3 kez tuvalete gittim sonra da saçmalamamaya karar verip kendime geldim. Evet inanılmaz yaratıcı, dikkat çekici, komik fikirlerimiz ve slaytlarımız yoktu ama bizim de bir duruşumuz vardı arkadaş. "Well uhh, first suggestion for Apple is eaaahhh...." triplerine girerek, takır takır konuştuk. O özgüven sunum sonunda "nolur soru gelmesin kitlenmeyelim" dualarıyla birazcık hasara uğradı ama neyse benim bölümümle ilgili soru gelmeyince "bana ne lan Fransızlar cevaplasın" gibi yüzeysel bir tavırı benimsemeyi uygun gördüm malesef.

Evet bu yazıda gezidir maceradır pek yok gördüğünüz gibi. Ama dedim ya en büyük aksiyon buydu en son. Sunumu alnımızın akıyla atlattık ve geçen hafta bütün hafta aradığım ama bulamadığım özgüvenime kavuştum bu dandik sunum sayesinde. Şimdi ise önümüzde "ya acaba hiç çalışmasak mı nasıl olsa kesin kalacağız" diyip sonra vazgeçip sınava 8 gün kala koca koca konuları bitirmeyi göze alıp çalışmaya karar verdiğimiz Control System Design With Matlab adlı bölüm canavarı var. "Zor kartalım zor ama destanlar yazmadık mı defalarca?" derlerdi Beşiktaş'ımın Avrupa maçları öncesi. Sonunda 3 de attık, 8 de yedik :) Aynı o durum yani. 3 atamayacağım aşikar ama hedefim 8 yememek. 2 Nisan büyük gün ama öncesinde sunumunu yaptığım dersin 30 Mart'ta sınavı var. Halledicez bir şekilde. Kalırsak da canım sağolsun, benim ruh sağlığımdan önemli mi ya dimi :p

Sırf vicdanımı rahatlatmak ve "oraya gittim ama ders de çalıştım" demek için 2 Nisan'a kadar inekleyeceğiz Yaşar ile. En azından 3 güzel günü heba edeceğim saçma bir makale yok önümde.

Lafı yine fazla uzattım sanırım. Kendinize çok iyi bakın, bir yazı bilemediniz iki yazı sonra gerçek maceralarla yine karşınızda oalcağım canım okurlarım benim.

Görüşmek üzere....

1 yorum:

  1. Önce reklamımı yapayım :) Benzer bir yazı da bende var
    hem de benzer bir dersin.

    http://www.cs.bilkent.edu.tr/%7Earkan/blog/BLOGS/FINLANDIYA/Entries/2008/10/4_SUNUM_-_ELISA.html
    Ama benim yazı senin kadar eğlenceli değil... Kıskandım.

    İkinci olarak 'Can Bey'e soralım demişler. Kırmadım kendilerini.' Bu cümle biraz Mülo kokuyo =)

    Üçüncü olarak, olm yazılarını çok özledim be Can!
    valla özledim seni de özledim yazılarını da özledim...

    YanıtlaSil