29 Temmuz 2012 Pazar

Yeni Sezon Fragmanı

Ağustos için falımda gözükenler aile saadeti, iş arama veya askerlik demişim aralık ayında isteksiz bir öngörü ile. Ağustos ayına günler kala çiçeği burnunda doktora öğrencisi olarak gelecek ile ilgili tüm belirsizliğimi 3 yıl ertelettim ve tabii karamsar bloglar yazmayı da.

Doktora öğrencisi kulağa "öğrenci" içeriğinden dolayı hala dersler altında boğulan kişi gibi geldiğinden okuldaki işimi göz önüne alarak "araştırma görevlisi" gibi çok daha heybetli bir ünvanı kullanmak daha iyi sanırım. Bunu söylerken sesimi bazen özellikle kalınlaştırıyorum ki insanlar neyi araştırdığımı sormaya cesaret edemesinler.

Temmuz ayında herkesin yazlıklara kaçtığı güzel Finlandiya'da bir haftacık kısa Türkiye maceramdan aklımda kalan belli başlı şeyler cehennem sıcağı ve sevimli yeğenlerim Alp ve Mert oldu. Çocukları uzaktan seven bendeniz dayı olmanın verdiği şevk ile sürekli özler oldum sevimli yaratıkları. Ailemizin yakın tarihindeki ilk ikiz olduklarından dolayı kendi içimde bazı şüphelere de düşmedim değil tabii. "Ya birine daha fazla ilgi gösterir diğerini ihmal edersem?" kaygısı içimi kemirse de zaman zaman yüzüme iki tokat atıp kendime geliyorum kısa sürede...

Finlandiya'daki üçüncü yılıma girmek üzereyken hala Finceyi İbrahim Yattara'nın Türkçesi kadar bile konuşamadığımı farketmek ise beni derinden yaralıyor. Son iki gündür kendimi dışarılara atıp satıcılarla pratik yapıp kapasitemin sınırlarını zorlayarak teselli ediyorum kendimi.

Bu topraklarda geçirdiğim iki yıla şöyle bir baktığımda, ilk yıl gerçekten çok sıradan, kaygısız ve beklentisiz geçmiş; ikincisi ise okul ve özel hayat çatısı altındaki sürekli değişimlerle unutulmaz olmuş sanki. Ne olursa olsun insanın büyüdüğünü hissetmesi iyi bir gelişme ama bunun bir doyum noktası yok mu diye soruluyor ister istemez. Mesela 40 yaşıma geldiğimde de "Artık kafama bunları takmayayım kaç yaşıma geldim, ayıptır" diye özeleştiri mi yapacağım yoksa "Aman ben de buyum böyle kabul edin" diye kaybetme korkusundan uzak haykırışlarda mı bulunacağım çok merak ediyorum. Kırkını geçmiş insanlara sormak lazım bunu. Ama şu da bir gerçek ki zaman ürkütücü bir şekilde hızlı akıyor ve bizden risk almamızı istiyor. Daha yeni yeni kendi ayaklarımızın üstünde durmaya başlayan bizler ileride daha büyük sorumluluklarla karşılaşınca neler düşünceğiz, nasıl tepkiler vereceğiz kim bilir?

Finlandiya'da ağustos ayı insanların yaz tatilinden döndüğü, okulların açıldığı dönem olduğu için yıllar boyunca eylül ayında girmeye alıştığım ruh haline ben bu ay bürünüyorum Türkiye'de tatilin tadını çıkaran insanlara nazaran. Ayrıca okunacak birçok kitap, izlenecek sürüyle film, öğrenilecek koca bir lisan, hacmi nispeten azaltılabilecek bir göbek ve parasını çıkartmak zorunda olduğum eski ama bir o kadar da güzel beyaz bisikletimle giriyorum yeni sezona. Bu dönemi farklı kılan özellik ise yakın zamanda karşılacağım olası kazanımların kıymetini daha çok bilmek adına başta Beşiktaş olmak üzere tüm gelişmelere karşı beklentilerimi düşük seviyede tutmam tabii ki.  

Yazmaya yazmaya hamlayan bünyenin bir sonraki blogda daha büyük şevk ile maceralarını paylaşması da bir başka dileğim elbette. Bekleyelim görelim...