Efendim gün geçmiyor ki sıradan bir haftayı geride bırakalım gül gibi yaşayalım ama gelin görün ki her zaman size anlatacak birşeyler buluyorum napalım.
Geçen hafta ders çalışmayı denedim olmadı, başaramadım. Computer Architecture diye hoş bir ders var onun soru çözümü saatleri oluyor ve gelmeden önce bir soruyu evde çözmeniz asistana göstermeniz gerekiyor ekstra puan almak için. Her hafta bu tip aktiviteler olduğundan Yaşar ile oturup kasıyoruz bir şeyler. Malesef henüz tam puan alamadık, adam hep yarım puan veriyor hayırlısı. Yani bir tek ikimizin yarım puan alması koyuyor bana yoksa sorun değil:) Asistandan bahsedeyim kısaca. Kendisini ilk ders öğrenci sandım önce dazlak kafa ve örgü sakalı görünce "yahu ne imajlar var yeryüzünde" dedim. Sonra çıktı "asistanım ben bundan böyle her hafta birlikteyiz inşallah" dedi. Şaşırdım. Adam yarım puan veriyor ama kötü kalpli değil bence. Ancak çenesinden sarkan incecik ve upuzun örgü sakal adam konuştuğunda bir ileri bir geri sallanıyor ya acaip dikkatim dağılıyor. Bir de önemli özelliği bu abinin sınıfta ayakkabı giymemesi ve çorapla dolaşması. Sakal olabilir de bu çorap olayı hakikaten çok çok orjinal. Adamın evine misafirliğe gelmişiz gibi bir his oluyor yani derslerde baya ilginç.
Neyse efendim geçen hafta salı günü Technology Management adlı güzel dersimizin hem şeker hem de Türk :) hocası tarafından düzenlenen müze gezisine katıldık. Tampere'de en eski ve en önemli tekstil fabrikası olan ve şimdi müze olarak ziyaretçilere kapısını açan Finlayson adlı müzeydi bu. Yine resmi bir doğruluğu olmayan ama yanlış anlamadıysam aklımda kalan bilgileri paylaşayım bu müzeyle ilgili olarak. Efendim İskoç bir beyefendi olan Bay Finlayson (Soyad sanırım tesadüf Finlandiya ile bir ilgisi yok) 19. yy da Rusya'ya o dönemki başkent St.Petersburg'a gelmiş. Şöyle kafama uygun kendi üretim tekniklerimi uygulayabileceğim bir tekstil fabrikası kurayım nereye kurayım diye düşünürken o dönem Rusya'ya bağlı olan Finlandiya'nın en cici kenti Tampere'yi kendine uygun bulmuş ve fabrikayı kurmuş. Çarlık Rusyası'nın yıklışına, Finlandiya'nın bağımsızlığına ve Sovyetler dönemine tanıklık edecek bir fabrika olmuş Finlayson. Sıradan bir fabrika değil elbette çok sayıda işçiyi ve organizasyonu altında barındıran kocaman bir proje olmuş artık zamanla. Ayrıca Finlandiya ve Sovyetler Birliği arasındaki ilişkilerde çok büyük rol oynamış bu proje. Zaten müzede ilgimi makinelerden daha çok o dönemki Fin-Sovyet ilişkilerini gösteren bölüm çekti. Sürekli bir ithalat ihracat ve bunun yanında daha çok kaynaşmak için yapılan ulusal buz hokeyi maçları... Buraya dikkat çünkü garip sonuçlar var hokey maçları ile ilgili. Efendim yüz küsur maç oynanmış, Finlandiya altısını kazanmış, on kadarı berabere bitmiş ve kalanında da Sovyetler çok afedersiniz koymuş geçirmiş. Valla Sovyetler zorla maç teklifinde bulunmuşlar gibi geldi bana yoksa Finlandiya manyak mı yahu sürekli yenilsin bi daha bi daha oynasın. Neyse aklımda yine maç kalmış bünye işte naparsın ekonomi, uluslararası ilişki falan basmıyor kafa :) Ama aklımda kalan bir iki şey daha var müzeyle ilgili.
Fabrikadaki bloklardan bir tanesinin ismi Plevna. Diğer bloklara da Rus tarihi veya kültürleri ile ilgili anlamlı isimler vermeye çalışmışlar ama aklımda Plevna kaldı. Çünkü bu ismin esin kaynağı 93 harbi olarak bilinen meşhur Osmanlı - Rus Savaşları içindeki Plevne Savaşı'ndan başka bir şey değil. Benim ilgimi çekti belki sizin de çeker. Rehber kadın ben uyumak üzereyken "Russian, Ottoman, Turkey" falan dediğinde fark ettim birşeyler olduğunu dinledim sonra biraz :) Ayrıca son bir ilginç ve komik bir not... Fabrikadaki makinelerin tüm enerjisini sağlayan "steam engine" denilen buhar gücüyle çalışan kocaman buhar motorlarının bulunduğu bölüm de etkileyiciydi hakikaten. Bay Finlayson, bölümde bulunan iki buhar motoruna da iki karısının isimlerini vermiş. Akıllarda soru kaldı tabii adam artık hanımlarını onore mi etmek istemiş yoksa içinde kalan bazı mesajları bu yolla mı vermek istemiş diye :) Motor yahu bildiğin motor ehehe.
Ya işte böyle hep partilere gitmiyoruz müze de geziyoruz yani :) Hatta ertesi gün de arkadaşlarımın tavsiyesi üzerine yorgun olmama rağmen 3 grubun sırasıyla canlı çalacağı bir mekana gittik. Ben ikinci gruba yetiştim ve ömrümde böyle sakin böyle tatlı bir müzik görmedim. Akustik gitar, keman ve hoş bir vokal ile (bas davul falan da var tabii) kendimi romantik gençlik filmlerinde terk edilmiş adam gibi hissettim. Yine şeklimi yaptım yani ehehe:) Gerçekten iyiydi ama müzik yani başka bir diyara gittik hakikaten. Ardından üçüncü grup çıktı. Bir gitar ve bir davuldan oluşan bir blues gubuydu kendileri. Gayet eğlendik coştuk ama blues sevenler anlayanlar daha çok eğlendiler muhakkak kendilerinden geçtiler yani. Sonra uzun bir süre doğaçlama takıldı adamlar özellikle gitarist abi baya suyunu çıkardı gitara vuruyor pıt pıt ses çıkartıyor. Sanırım blues dinlemek için daha vaktim var diye düşündüm konser biter bitmez otobüse atlayıp odama kaçtım.
Gelelim haftalık sakarlık ve rezillik köşemize:) Normal bir hafta gibi geldi size değil mi? Cıkk... Olay benim şaşkınlığımdan kaynaklı bir parola unutma vakası. Efendim Kıbrıs'tan buraya beraber geldiğim çok sevgili arkadaşım Yaşar ile benim okuldan aldığımız tüm Erasmus hibeleri Ziraat Bankası'ndaki hesapta huzurlu bir şekilde yatmaktaydı. Yaşar ın bankaya verdiği telefon burada çekmediği için internet bankacılığında güvenlik için cep telefonuna gelen onay kodunu göremiyor Bu nedenle kendisi parasını benim hesabıma yatırıp yatıramayacağını sordu. Onun gibi iyi kalpli bir insanı kıracağıma kafamı kırmalıyım diye düşünüp "ne demek yahu" dedim. Adam tüm parasını benim hesabıma yatırmış. Biz de oradaki paramızı internet yoluyla Finlandiya'daki hesabımıza aktaralım diye düşündük. Girdik Ziraat'in sitesine. Şifre tamam. Parola? Giriyorum kabul etmiyor. "Alemin19kralı03beşiktaş" diyorum olmuyor. "Canbaba1988canımbaba" diyorum olmuyor ki bunlar baya iyi şifreymiş hakikaten yazarken şimdi aklıma geldi :) Allah'ım nasıl olur diyorum falan... Gir gir zönk bloke oldu tabii sistem haklı olarak. Ne var yahu dedim bankayı arayayım parolamı alayım. Cıkkk:) Kendileri muhakkak şubeye gelmemi, başka bir yol olmadığını söylediler. Yurtdışında olanların elçilik yoluyla vekalet verebileceğini söylediler. Yani kendi param olsam neyse de Yaşar'ımın parası da hapsoldu benim yüzümden ya :( Erasmusu ayarlayan o (gerçi ilk gazı veren çok sevgili canım ilkokul ve lise arkadaşım Merve idi ama olsun), akşam yemeklerimi yapan, beni doyuran o... Dedim "Yaşar abi bak beni kes kurtul benden sana bir hayır yok". "Nasıl abi anlayamadım?" dedi. "Bildiğin böyle boğazımdan kes valla sevap" dedim. "Saçmalama abi nolucak" dedi ve hayatımı bağışladı. Off ya heyecan arıyordum buldum iyi oldu hakettim ben. Şimdi git elçiliğe uğraş dilekçe falan amaan. Neyse işte maceralara devam yani.
Hemen de mart olmuş. Dün bir ay içinde ikinci kez güneşi gördüm koştum odadan çıktım çıplak gözle böööle baktım güneşe. Karlar falan gündüzleri hep aydınlık ama güneş bir başka ya. Bu satırları okuduğunuz yerde varsa güneş nolur kıymetini bilin. Güneşi görünce hava da manyak sıcaktır dedim eldiveni giymedim. Odama döndüğümde parmaklarımı oynatamıyordum ya.
Evet çenemiz düşmüş yine yazmış da yazmışız. Şimdi aklıma geldi önemsiz bir şey gerçi ama ben bu cuma Hollanda'ya gideceğim çok değerli bir arkadaşımın daveti üzerine :) Havam batsın geziyorum, param da batıyor bu arada tabii ama dikkatli olacağız bakalım.
Dostlarım zamanınızı ayırıp okuyorsunuz size teşekkür ederim gerçekten. Kendinize çok iyi bakın işinizde derslerinizde her ne yapıyorsanız artık hepsinde başarılar hepinize. Bir sonraki yazıda ve macerada görüşmek dileğiyle moi moi (fince konuştum dikkat ehehe)...
TRT Tampere muhabiri olarak gönderdik seni ama sen AB muhabiri oldun çıktın bakıyorum:)Benim yerime de gez.4gün kalırsan yarısı benim:):)
YanıtlaSilBugün hava çok güzeldi ve yaklaşık bir saat güneşin altında oturdum. O bir saati sana hediye ediyorum canım kardeşim:)
bugün de hava bir o kadar muğlaktı kuzen. "cemreler düştü müştü holeey" dense de mart bildiğin martlığını yaptı gene bugün :)
YanıtlaSilayrıca takdir ettim tarihçelere kulak kabartmaya, göz atmaya başlamışsın, ayrıntılar da vermişsin. şu caanım kuzenini pek mesut ettin :))