18 Mart 2009 Çarşamba

Hollanda Bölüm 4 (Sezon Finali)

Geldik son bölüme. Salı sabahı herkesin işi gücü vardı, okuyordu çocuklar benim gibi değillerdi ki. Neyse sabah 10 gibi o vakitte dersi olduğunu sandığım ama yanıldığım Buğra geldi yanıma. Sesi gitmişti. "Boğazım çok ağrıyor abi" dedi. Geçen akşam teşekkür etmek için şapur şupur öpmüştüm adamı. Bir öpücükten bulaşır mı bulaşmaz mı diye tartıştık. Ben üzülmeyeyim diye "sanmıyorum" dedi sağolsun kendisi. Neyse çıktık dışarı gündüz gözüyle Gröningen'i görme fırsatım oldu. Hava yine kapalıydı ve yağmur çiseliyordu. Kaderimize razı cirit attık şehir meydanında. Bir tane kule var Martini Tower diye orayı bulduğun sürece kaybolmuyorsun, çok güvenli benim gibi yön kavramı olmayanlar için. Neyse efendim yine simit saray tadında bir yere oturduk birşeyler atıştırdık kahvaltı mahiyetinde. Beraber gezinin kritiğini yaptık. Beni çok sevdiğini sağlam bir adam olduğumu söyledi. Aynı şekilde karşılık verdim ben de kendisine. Uzun bir süre yağladık birbirimizi bu şekilde. Bence tam bir ruh ikizim. Tek farkımız onun gençliğinde radyoculuk yapması, Ege Üniversitesi'nde çeşitli topluluklarda aktif olarak görev alması, uluslararası öğrenci kongrelerinde organizatör ve ayrıca bu okulda da temsilci olması, arabayı çok iyi kullanması, 3 yıl boyunca okulun yanında iş tecrübesi de edinmiş olması ve şu an aktif olarak ticaret hayatında olması... Yani bence ufak tefek farklar bunlar kafaya takıp komplekse girmeye gerek yok. "Buğracım insan mısın sen?" dedim belli bir süreden sonra muhabbet ilerleyince. Kendi hayatından bahsederken biraz sıkılıyordu övünmeyi sevmiyordu Buğra. Ben zorla aldım hayatıyla ilgili bilgileri adamdan. Gerçekten uzun uzun konuştuk ve kesinlikle İzmir'de görüşmemiz gerektiğine karar verdik. Tabii sesi ve boğazı bir yere kadar dayandı Buğra'nın ve ayrıca acil bir ödevi olduğu için saat iki buçuk gibi ayrıldık.

Fulya'dan haber alana kadar yalnızdım Gröningen'de. O cadde bu çarşı bir aşağı bir yukarı dolanıp uyduruk cep telefonu kameramla (2 megapiksel) sağı solu çektim. Acıktım yemek yedim. Mekanda bedava tuvalet bulunca bir saat çıkmadım (sırf bedava diye yanlış anlamayın aynaya falan baktım 45 dakika çünkü ilk defa ücretsiz bir tuvalet bulmuştum). Sonra kitapçıya girdim tabii birşey anlamadım dillerinden ötürü. Oradan çıktım çok tatlı bir plakçıya girdim. Pink Floyd'dan Led Zeppelin'e Elvis'ten Gıybet'e :p tüm baba sanatçı ve grubun orjinal plakları vardı makul fiyata. Bende plak çalacak cihaz ne arar sonuçta, uzun uzun gezip tek tek plaklara baktım sadece. O arada Fulya aradı dersten çıkmış onun yanına kaçtım meydana. Sormamak için dayansam da kafam yine karıştığı için gördüğüm bir amcaya "Martini Tower nerde acaba?" diye sordum. Balık hafızası var işte nerden girdim nerden çıktım almıyor kafa ya...

Neyse Fulya'yla dolaştık biraz. Ben şöyle devasa büyüklükte olmayıp eşyalarım rahatça koyabileceğim, gelecekteki turlarım için kullanmayı düşündüğüm geniş bir sırt çantası arıyordum. Velim de geldiğine göre gündüz beğendiğim o çantayı alabilirdim. Makul bir fiyata gayet şık çantamı aldım mutlu oldum. Fulya da beğendi hatta ilerleyen saatte kıskandığını bile söyledi. Akşam olmuştu artık odaya gelip eşyalaramı teptim çantama. Hüzünlüydüm biraz tadamamıştım Hollanda'yı hastalıktan ötürü. Ayrıca değerli yorumlarda da belirtildiği gibi Hollanda gecelerine akamamıştım. Bırakın Coffee Shop larda kek yemeyi (herkes okuyordu dimi blogu neyse artık :p) bira bile içemiyordum yahu. Gece 12de cuup yatağa giriyodum bitkinlikten. Bremen'e giden otobüsüm gece 2deydi o vakte kadar dışarıda takılalım dedik Ece ve Fulya ile.

İlk bölüme götüreyim sizi. Gröningen'de mekanlar sinek avlıyordu şansıma ilk gecemde hatırlarsanız. Bu sefer daha büyük terbiyesizlik yapıldı. Çoğu mekan kapalıydı. "Vurun vurun siz de vurun" diye haykırasım geldi o an. Hanımlar hareketli bir mekan istiyordu ayrıca bana gitmeden gece hayatının hareketliliğini az da olsa göstermek niyetindeydiler. Ben ise sırtımda turist çantası gireceğimiz barlardaki imajım hakkında endişelenmekle meşguldüm onlar yer ararken. Nitekim girdiğimiz iki mekanda da adım atacak yer yoktu çıktık. Benim de gayet sıcak baktığım oturup konuşabileceğimiz bir bara oturma fikrini uyguladık sonra. Ece ve Fulya bira içti ben ise gözyaşları içinde bardan gidip çay aldım. Sonra gitme vakti geldi beni otobüsüme bindirdiler sağolsunlar ve ayrıldık...

Tüm yorgunluk ve hastalık belirtilerine rağmen tamamen sorunsuz ve gayet güzel bir gezi geçirdim Hollanda'da. Hepsinden önemlisi Fulya haricinde 3 güzel insan daha tanıdım. Gerçekten iyi insanlar ile karşılaşıyordum bu dönemlerde cidden güzel bir gelişme bu. Ama bana bu ortamı sağlayan Fulya'nın hakkını ayrıca teslim etmem gerek. O kadar ilgilendi, zahmet etti tüm içtenliğiyle. Aslında o apayrı bir blogu hakediyor abartmıyorum. Hastalığımla (bir haftada geçti gerçi abartacak birşey yok kesinlikle) onu üzdüğüm için 70 milyonun önünde kendisinden özür diliyorum. Sırf üzülüyor ve benimle ilgileniyor diye bazen kasıtlı öksürdüm ayrıca. Bu alçaklığı da yaptım affet beni eheheh:) Şaka bir yana çok mutlu oldum, her şey için teşekkürler. Davet gelmesi için dua edeceğim ya da zorla davet ettireceğim kendimi. Sonuçta Amsterdam'la ve Gröningen gece hayatıyla kalan bir hesabım var unutmayalım...

Hollanda'dan güzel memleketim Tampere'ye döndüğümde İzmir'den Kıbrıs'a dönerken yaşadığım hislerin benzerini yaşadım. Tampere'ye trip attım birkaç gün. İki gün minik depresyonlar yaşadım. Sonra kendime gelmem ve saçmalamam gerektiğini düşünüp özür diledim Tampere'den. Sonuçta ilk göz ağrımdı burası ve daha size çok şey anlatacaktım burda yaşadıklarımla ilgili öyle değil mi ya?

Bu satırları yazarken hala ders çalışmanın yolarını arıyor ve hastalığımdan eser kalmamasına rağmen üstümde birikmiş ölü toprağını atmaya çalışıyorum. Bir ay önceki enerjimi en kısa zamanda geri kazanıp yeniden Tampere gecelerini sallayacağız diye umuyorum dostlarım. Şu sunum ve sınavı halledersem daha rahat olacağım tabii.

Aman neyse günlük olayını fazla abarttım bu sefer sanırım. Hollanda dizisinin sezon finali böyleydi. Belki ikinci sezonu da çekeriz kim bilir? Tampere hayatımda karşılaştığım gariplikleri anlatmayı planladığım gelecek yazımda görüşmek dileğiyle...

Kendinize çoook iyi bakın....

2 yorum:

  1. kuzennn face'e eklemişsin fotoları, çok güzel olmuş :D
    yaprak dökümü, taksi, küp evler, İzmir, I amsterdam, leaanet olası park cihazı süper ayrıntılar. artık fotonun nerede çekildiğini de yazıyorsun, binaları komple alıyorsun aferin aferin :DDD

    YanıtlaSil
  2. seco değil tabi yukardaki yanlışlık oldu, sil sen onu sil:)

    YanıtlaSil