Yazıya başlamadan önce blogumun reklamının basındaki etkilerine ufak bir göz atalım. Facebook'ta linki verir vermez yorumlar gelmeye başladı. Yorumların çoğu da ne yalan söyleyeyim beklemediğim kişilerden geldi ama çok mutlu oldum. Ancak bloga yapılan yorumlardan bir tanesi benim için özeldir. Çünkü o yorum benim esin kaynağım büyük üstad Saygın Arkan'dan gelmiştir. Tampere'ye gelmeden önce onun blogunu okuyup çok sağlam bir önbilgi edinmiştik. Buraya gelince ben de ona özendim blog yaptım. Üstadın beğenmesine ayrıca sevindim. Tabii diğer tüm yorumlara da ayrıca teşekkür ederim.
Evet bu kadar yağcılıklıktan sonra Finlandiya'ya kaldığımız yerden devam edelim. Her macera Sauna kadar olmaz onu baştan söyleyeyim. Bu sefer okuldan, derslerden, gece hayatından bahsedelim.(Gece hayatı nedir ya kızlar işte anlayın)
Şimdiii.. Okulumuzun adı Tampere University of Technology. Yanılmıyorsam Helsinki Teknoloji Üniversitesi'nden sonra Finlandiya'nın ikinci baba mühendislik eğitimi veren okulu. Değişim öğrencilerinin ve international degree student dediğimiz çeşitli ülkelerden gelen kadrolu (!) öğrencilerin sayısının çokluğu nedeniyle okul sanki bir Birleşmiş Milletler sempozyumuna ev sahipliği yapan mekan görünümünde. Çok güzel ya. İlk gün milletle tanışıcam diye "Where are you from?" demekten dilimde tüy bitti. Allah var kimse de "Sana ne lan, yürü git" demedi, efendi efendi cevap verdiler elim havada kalmadı çok şükür. Ama bir kişi de kendiliğinden yanıma gelip "Kardeş ismin ne, neredensin?" demedi bak o içimde kaldı yani...
Okulun en sevdiğim özelliği 3 tane restaurant 2 tane kafeteryasının olması. Kıbrıs'taki kampusumuzde bir yemekhane bir pastane olduğu düşünüldüğünde muazzam bir yenilik bu benim için. Kıbrıs'ta okumayan arkadaşların ise "Ee ne var ya bunda" dediklerini şimdiden duyar gibiyim. Gerçi ben yine tek restauranta gidiyorum bünye alışmış ama olsun.
Dersler nasıl peki? Bence en az ikisinden kalırım. Yani inşallah kalmam da içime doğdu. Çünkü hakikaten zor ve altyapı gerektiren dersler. "E niye aldın çocuğum?" diyorsanız, bunlar okulum uzamasın diye üstten aldığım derslerdir dostlar. Deneyelim bi ya belki de geçeriz. Fince dil dersi alıyorum ayrıca. Sınıf doğal olarak yabancı öğrencilerle dolu. Çok zevkli çok iyi bir ortam var. Kreşte gibiyiz yahu bayağı eğlenceli. Hocamızın alfabedeki " ö " harfini açıklamak için gösterdiği çaba beni fazlasıyla güldürdü. Fincenin benzer tarafları var tabii biraz Türkçe ile. Yahu yabancı nereden bilsin tabii " ö " harfini. Kadın tarif ederken "Böyle dudaklar birleşik olacak, kusuyormuşsunuz gibi böle ööö" dedi ya. Daha ben ne diyeyim?
İki vize bir final olayı çoğu derste yok. Üç tane sınav hakkınız var en yükseği sizin final notunuz oluyor. Çok güzel yahu. Ama sınavların genelde mayıs, temmuz hatta eylüle kadar sarkabileceği ihtimalini düşünürsek, "Olayı Mayıs'ta bitirelim yazın Avrupa'da gezelim" güzel bir slogan olabilir. Kalmamalıyız o yüzden derslerden.
Kalmamalıyız tamam da sürekli parti oluyor bu memlekette. Neredeyse her akşam bir mekanda bir organizasyon oluyor. Benim ömrümde katılığım 2 tane parti vardır. İkisi de ÖSS partisidir. İkincisine arkadaşlarım için gittim ÖSS ile bir alakam yoktu (açıklama gereği duydum nedense). Yok Saha'ymış, yok Love Hotel'miş, yok Cabaret'miş... Saat 4ten önce yatmaz olduk valla. E güzel mi? Bence güzel. Ama mekanları iyi seçmek gerekiyor bence. Aynı müzikleri dinlemekten gına geldiğini de söylemeliyim. Ama bağımlılık yaptı nedendir bilmem sürekli gitmek istiyorum. Kıbrıs'ta gidemiyordum ondandır belki...
"Ya bırak Allah aşkına kimi yiyorsun Can?" dediğinizi de duyar gibiyim. Şimdi anlatacaklarım bir abazanlık, aklı başka yerde çalışan 21 yaşındaki bir erkeğin seviyesiz düşünceleri olarak algılanırsa valla üzülürüm, blogu da kapatırım.
Zaten okuyucu kitlemin geniş olduğunu varsayarak (8) seviyeli bir dille buradaki gece hayatını açıklayayım. Önceden de belirttiğim gibi benim gibi partilere, piste çıkıp üç yüz beş yüz dans etmelere alışık olmayan bir bünye için ufak bir uyum sorunu yaşanabilir. Ama ben ilk partide 10 dakikada bu uyum sorununu aştım bir şekilde ben de anlamadım. Şimdi olay herşeyden önce eğlenmek tabii. Ama karşı cinsle tanışayım muhabbet kurayım gibi emeller için bazı şeylere dikkat etmek lazımmış sanırım. Ben burda akıl veremem tabii düşüncemi söylüyorum.
Bizim okulda Mario diye bir Fransız çocuk var. "Heeeeyyy, what's up maaan?" gibi bir muabbeti kısa sürede oluşturduk kendisiyle. Mesela kendisi tamamen bir parti adamı. Görünüşü ise İlyas Salman... Bu benzetme İlyas Salman'ın Çiçek Abbas, Banker Bilo tiplemelerinden esinlenerek yapıldı elbette sanatçıya bir saygısızlık olmasın. Adamın adı İlyas olarak kaldı yani. Yahu adam bir kere gözümüzün önünde yarım saat içinde 4 farklı kızla kırk yıllık sevgiliymiş gibi dans etti. Bizim gibi alışık olmayan bünyeler için çok şaşırtıcı böyle şeyler, oysa buradaki gece hayatı için gayet normal. Bize de "Abi İlyas dörde gidiyor bak" demekten başka birşey düşmedi tabii. Ben ise asla böyle şeyler yapmam herhalde, yapamam yani....
Şimdi benim çenem biraz düşüktür. Dans edenlerin insanların yanına gidip "Merhaba, nasıl gidiyor, neredensin, Almanya'nın neresinden?" gibi sorular soruyordum hep. Bir de doğamdan gelen, kızı görünce lüzumsuz espri yapma çabaları falan... Yani kimisine sempatik geliyor, kimisi ise kaçıp gidiyor. Bana genelde söylenen "Abicim çok konuşuyorsun ve gereksiz konuşuyorsun, dans edeceksin sen ya" şeklinde laflardır. Ama böyle saf temiz "ehuhe ben Finlandiya'da yeniyim valla garip buralar" edebiyatıyla gerçekten çok değerli bir arkadaş edindiğimi de söylemeliyim. Ama genelde kaçıyorlar bunu unutmayalım.
Başka bir kaçış nedeni ise maalesef üzücü. Gerçi ben hala tam olarak inanmıyorum çünkü yaşamadım ama Türkiye'den geliyorum denildiğinde, hanımlar genelde uzaklaşıyormuş. Bir kız için ülkemizi değiştirelim mi diye düşündük. Değiştirmeyiz ya herhalde. Çünkü biz de Türkiye'deniz demezsek Avrupa'daki Türk imajını nasıl toparlarız değil mi? Gerçi Türkiye'nin imajının toparlanması için sarhoşlarla dolu bir gece klübü ne kadar doğru bir yer tartışılır zaten. Okulda sağlam kafayla konuşulur bizim gayet modern aklı başında insanlar olduğumuz anlatılabilir çünkü eğitimli, birikimli ve her şeyden önce insan gibi insanlarımızın onlardan en ufak bir eksiği olduğunu düşünmüyorum ben. Nitekim burada Nokia gibi şirketlerde çalışan Türk mühendislerinin sayısı ve başarısı buna güzel bir örnek olabilir bence.
Yahu gece klübünden nerelere geldim de bir anda ciddileştim. Durun ya daha sonra ciddileşiriz değil mi? Bu partiler yüzünden ödevlerimi yapamıyorum. Yapsam da hemen bitse. Şu "Eramus'a ders çalışmaya mı geldin yahu" düşüncesi kafamda çok dolanıyor omzumda bir melek bir de şeytan çıkıyor. Ne dediklerini söylememe gerek yok sanırım. Ama hepsi hallolur diyelim keyfimize bakalım.
Dostlarım bu seferki yazı biraz daldan dala oldu. Plan yapılmdan aklıma ne gelirse yazdım ondandır yani. Bir sonraki yazıda Helsinki'den bahsederim sanırım. Sauna olayı gibi ani gelişmeler olursa onu da paylaşırım tabii.
Kendinize çok iyi bakın, görüşmek üzere...
kocccummmm olayyylaaraa karışşmmaaaa!!!Bu adamlar Türk espri anlayışından ne anlasın baktılar ki kızlar sana fena yancak hemen imaj kurtarmak için sus falan filan demişlerdir.Boşver gerek yok bunları kafaya takmaa!!HADİİİ KOCCUMMM ÇALIŞMAYA DEWWWWWAAAAMMMMMM!!!!
YanıtlaSilOğlum çok uzun yazmıssın , kısa kes . Bu arada karşı cinsle münasebet icinde hani su lafını ettigin OSS partilerden birindeki gibi , git bi tekila şişesine yumul :) ama yamulma (:
YanıtlaSilöpüyorum seni , hadi bi okuyucun daha oldu , iyisin (:
Can süper valla çok güzel yazmışsın aynen devam abicim.
YanıtlaSilAyrıca üstat filan falan dedin bi garip oldum, yapma böyle şeyler, biz de kendi çapımızda amatör takılıyoruz :) Ama takdir edilmek güzel.
Müsade edersen ben de birşeyler eklemek isterim.
Birincisi Mario.
Şimdi inşallah bu herif bi gün senin bu blog'u açıp da google translate'ten filan bunları okumaz ama du bakalım yazmazsam içimde kalıcak.
Hocam ilk başta biz de aynı çelişkiyi yaşadık, ulan Mario denen dallama gene götürüyo dedik ama öyle değil. Etrafındaki her kıza yaza yaza çok antipatik oldu zamanla.
İlk dönem başta birçok güzel arkadaşlığımız oldu, Marcus, Riccardo, Fabio filan. Başta Mario da vardı, ama her manita gördüğünde milleti bıraktı, muhabbet ederken kalktı gitti filan dönem sonunda görseydin yapayalnız dolanıyodu ortalarda.
O gelsin, whazzzz up maaan desin varsın kafanı takmayacaksın. Herşey kız değil abi...
İkincisi, 6 ay olmuş geleli ben, hiçbi gün bi gece kulübünden argo tabir ile "kız kaldırmışlığım" yok. Ha tanıştım, muhabbet ettim, deli gibi dans ettim, telefonunu aldım filan; arada öyle şeyler olmadı değil birsürü oldu ama o argo terimi yapabilmek için - afedersin - piç olmak lazım. İşte biz de öyle insanlar değiliz.
Bence olmayalım da zaten. Nitekim geçtiğimiz haftalarda farkına vardım ki illa da piç olmaya gerek yokmuş... Bazen senin ağırbaşlılığına, muhabbetine, "kind" olmana güvenip sana yanaşanlar da olabiliyor.
Biz Türkler'e bakış açıları hakkında da bakınız :D
özellikle bunu bi oku:
http://sayginarkan.blogspot.com/2008/11/finlandiya-gnlkleri-xxv-hi-trke.html
bu da cabası:
http://sayginarkan.blogspot.com/2008/10/finlandiya-gnlkleri-xviii-bak-as-alfa.html
amma yazı yazmışım ya :D
http://sayginarkan.blogspot.com/2008/09/finlandiya-gnlkleri-viii-trkler.html
(Can blogunu kullanarak biraz reklam yaptım gibi oldu ama, buraya yazdıklarımı yorum olarak yazmaya kalksam çok uzun olacaktı ama hakikaten anlatmak istediğim şeyler burada var. Yani Finlerin ya da diğer yabancıların bizi nasıl gördüğüne dair, umarım problem değil senin için ;=) )
Ayrıca beğenmek ne kelime, benimkinden senin bloga hemen link koydum :)))
YanıtlaSilbenimki aslında tam bir abla yorumu olacak gerçi şimdiden söylemesi:) hayır yani bilsinler bu çocuğun bir ablası var öyle başı boş değil:p günlüğünü okurken bir anlık tedirginlik yaşamadım değil kardeşim kendini partilerde kaybedecek bağlasak durmayacak diye ama sonra geçti hem sen partiye gidersen ben de gelirim ne var ki bunda:)şaka bir yana hayatın tadını çıkar seni mutlu eden her ne ise onu yap;ders çalışmaksa ders çalış, partilere gitmekse partilere git, saunaya girmekse saunaya gir...(yaptıklarının sadece bu kadarından haberdar olduğum nasıl da belli yeni bişey yazamadım:))ha gönül ister ki herşeyi birarada yapabil öyle bir seçenek de var tabi...herneyse yazılarını itina ile takip edeceğim hayat sana en büyük güzellikleri getirsin canım kardeşim seni çok seviyorum (söz bir daha ki yorumum yorum gibi olacak :))
YanıtlaSil