Uzun ve gereksiz bir aradan sonra tekrar beraberiz. En son beni içerken aciz bir durumda bırakmıştınız, hala öyleyimdir diye düşünmenizden endişelendim son durumlardan sizi haberdar edeyim dedim.
Burada sınav haftası dostlarım. Bütün senenin hasadının bir haftada toplanacağı kritik günler anlayacağınız. Geçen hafta 3 günde 3 sınava girdim burada böyle tempoya alışık değiliz elbette. İkisi orta biri kötü geçti toparlayacağıma inanıyorum. Ama gelin sınava kadar kahramınız neler yapmış kısaca göz atalım...
Vappu'nun ertesi günü Helsinki'ye gittim ve Yonca Ablalardan annemin Türkiye'den gönderdiği yazlık kıyafetlerimi aldım. Akşam beni arkadaşlarının evine davet ettiler ve yine unutamayacağım çok güzel bir gün geçirdim. Yonca Abla'nın bir zamanlar üyesi olduğu halk dansları topluluğunun üyesi bir arkadaşının evine misafir olduk. Ev bahçeli kocaman bir şey, 25 kişi kadar vardık sanırım. Ev sahibi Fin ama toplulukları geleneksel Türk dansı ile ilgileniyorlar ve bu Fin bayanlar en az bizimkiler kadar iyi çiftetelli oynuyorlar. Ev tam bir sanatçı eviydi ve konuklar arasında müzisyen hatta yönetmen bile vardı. Ben baya çekingen kaldım o ağır ortamda pek kimseyle kaynaşamadım ama evde bir sürü perküsyon aleti vardı ve 9 yaşındaki minik kardeşten 50li yaşlardaki enerjik Fin bayanlara kadar 10 kişilik bir grup olarak beraber ritim tuttuk, doğaçlama takıldık gerçekten çok eğlenceliydi. Yonca Abla, Murat Abi ve o gün tanıştığım son derece eğlenceli insan Gaye Abla ile vedalaştıktan sonra tekrar Tampere'ye döndüm, onlarla bir daha ne zaman nasıl karşılacağımızı bilmeden.
Sonra sınavlara çalışmak için debelendik durduk. Geçen haftasonu kapattık kendimizi okula hiç dışarı çıkmadık. Perşembe günü sınavlara ara verilince tekrar attım kendimi sokaklara. Havanın kararma ve aydınlanma vaktine hayran kaldım burada. Mayıs ayı itibariyle gökyüzü sadece birkaç saat simsiyah oluyor ve 22.30'da okuldan eve dönerken havanın hala aydınlık olduğunu görmek çok garip hissettiriyor. Aydınlık havaları, uzun günleri daha çok seviyorum açıkçası ama en güzel saatler elbette günbatımının olduğu zaman. Geçen akşam Inferno adında gaz bir rock bara girdik 03.30 gibi çıktığımızda hava tekrar aydınlanıyordu ki Haziran ayında günlerin daha da uzayacağını düşününce "vay be" demeden edemiyor insan. Coğrafi konum işte naparsın?
Aynı akşam Eurovision vardı. Bir mekanda uluslararası öğrencilerin toplanacağı bir parti düzenleneceğini öğrendik ve gittik. Mekan küçüktü ama çoğunluğun Türk ve Fransız olduğu bu uluslararası ortamda Eurovision'u izlemek çok keyifliydi. Daha yarı finalde Kıbrıs'taki arkadaşlarım "oy vermeyi unutma Finlandiya'dan puan gelmezse almayız seni" diye takılmışlardı. Malum yurtdışında olunca bastık Türkiye'ye oyları. Sonuçtan umutluydum ama Norveç'in eze eze nasıl birinci olduğunu gördünüz işte. Başta "ne var ki bunda" dedim ama tatlı şarkı bence. İzlanda'yı temsil eden hanımefendi gerçek bir prenses kimse inkar etmesin yani, hala youtube'da izleyip alkışlıyorum kendisini. Dün ilkokul arkadaşım Berk uzun bir aradan sonra mesaj atarak sevindirdi beni. Mesajında "Bu espriyi yapmayayım diye uğraştım ama dayanamadım Ermenistan senin için söylemiş dün gece beğendin mi?" yazıyordu. Açıkçası dikkatli dinlememiştim şarkıyı. Hemen açtım "Jan Jan" (can can diye okunuyor), dinledim çok sevdim yahu. İki gündür oynuyorum odada "everybody move your body", "can can" diye. Uzun bir zamandır baştan sona izlememiştim Eurovision'u bu sefer kısmet oldu ama Finlandiya'nın da sonuncu olmasına üzüldüm ya. Uğursuzluk getirdik ülkeye. Zamanında Lordi çıktığında "Eyvah rezil olduk" demişler ama maskeli elemanlar 3 yıl önce herkese cevabı verince burada milli kahraman gibi karşılanmışlar. Bu seferki şarkıyı da pek beğenmemişlerdi ama sonuncu olacak kadar da kötü müydü tartışılır. Eurovision be dostlar kaç kişi şarkıya oy veriyor Allah aşkına? Bakın ben de Türk'üm diye sorgulamadan verdim oyu. "Yuh kime verecektin başka?" derseniz sessiz kalırım. Biraz alerjimiz var belki Ermenistan'a ama "Jan Jan" da fena değil ya kopuyorum vallahi :) Sonuçta şarkı bu politikayı karıştırmamak lazım değil mi ama? (yusuf yusuf sesleri)
Sınavların varlığına rağmen çok garip ama kendimi iyi hissediyorum bu aralar. Bahardan olsa gerek. Beşiktaş maçlarını takip ediyorum o da ayrı bir uçuyor tabii bizi önce kanser edip sonra maçı kazanmalar falan alıştık artık. Türkiye Kupası'nı alınca mutlu olduk ama asıl olayı bekliyoruz iki hafta sonra.Neyse şimdi nazar değdirmeyeyim erken konuşup. Ayrıca semtimin takımı Karşıyaka'nın da Süper Lig'e çıkamayışına çok üzüldüm, finale kadar getirmişlerdi işi.
İşin garibi tüm bunlar olurken Erasmus günlerinin sonlarına yaklaştığımı bilmek ve Tampere'nin gözüme gittikçe daha güzel görünmesi ciddi çelişkilere sokuyor beni. Ne zaman yaşadığım dakikanın tamamen kıymetini bilebildim ki zaten? Hep kaçınca anlıyoruz hepsinin değerini yalan mı? Lisedeyken sıkıldım üniformadan dedim ama üniversitede arka sıraya dönüp geyik muhabbeti yapamayınca o üniforma da değerlenmişti gözümde. 4 yılda mezun olayım diye uğraşıyorum ama iş hayatında (iş bulduğumu varsayıyorum hayat bu ne olcağını kimse bilmez) tatil denen muhteşem şeyi senede bir kez sadece bir hafta on gün tadınca bugünleri de arayacağım kesin.
Daldan dala atladık yine. Kritik iki sınavım kaldı, aklımı çok zor veriyorum okuduğum şeylere ama mutluyum ya nedensiz. Siz de mutlu olun baharın (orada yaz sıcağı vardır belki) tadını çıkarın. Böyle diyorum ama çoğunuzun da sınavı vardır şimdi. Bakın işte başınızın çaresine bu kadar gaza gelmişim bir daha bulamazsınız beni bu lafları söylerken :)
Kendinize çok iyi bakın dostlarım bir sonraki yazıda görüşmek dileğiyle....
stokholmde görüşmek dileğiyle. olm herkes stokholme gidiyo o tarihte. benim itüdeki arkadaş gelicek. bi de burdaki erasmusçular gelicek.
YanıtlaSil