9 Aralık 2011 Cuma

Hayata Dair Konuşacak Bir Şeyim Yok, Çocukluktan Yiyorum

7 aya yakın bir süre blog yazmayınca, en iyisinin bodoslama konuya girmek olduğunu düşündüm. Yazı ve başlık uyumu muhtemelen olmayacak ama geçtiğimiz günlerde gülmek için açtığım karikatürün birinde okuyup son derece etkilendiğim bu sözü paylaşmadan edemedim.

Artık eskisi gibi çok uzun yazmanın anlamı yok. Hayatımda bazı şeylerin tıkandığını hissettiğim zaman sığınacağım tek yer burası kuşkusuz. Son 7 ayı özet geçip, 2012'ye dair umutlarımızı belirttikten sonra evlere dağılabiliriz. "Çocuklar sabahtan beri dersteyim, artık sesim çıkmıyor lütfen bağırtmayın beni" diyen bir öğretmen edasına büründüğüme bakmayın, anlatacak şeylerim var aslında.

Yaz tatilini yarıda kesip temmuzda tekrar Finlandiya'ya dönmemin tek sebebi, biraz daha ders almakla beraber Fince kursuna giderek bitirme tezime erkenden başlamak ve insanlara "Bakın insanlar tatil yaparken ben fedakarlık yapıyorum çünkü bu ülkede uzun yıllar kalmak istiyorum" mesajını vermekti. Bütün yazı "Ya tez için bana proje bulmazlar da beş kuruş almadan kendi başımın çaresine bakarsam?" paranoyaları ve ağustos ayındaki Fince kursunda verilen ağır ödevlerle cebelleşerek geçirdim. Sonuçta kurs bitti, beş gün sonra da proje buldum ve aylardır hayalini kurduğum konuma eriştim.

"Bana ömrümde şöyle adam akıllı para kazanma hissini yaşatsınlar, yemin ediyorum başka bir şey istemem" dediysem de insanoğlunun açgözlülüğünü unutmuştum. Açgözlülük demeyelim aslında, sadece hayatımdaki bir diğer ve belki de bu sayfalarda bahsetmekten her zaman kaçındığım o eksiklik kendini göstermişti. "Bu işi parayla yapanlar var onlara neden danışmıyorsun?" diye sorarsanız yazının geri kalanını okumayın rica ederim. Yazarın bu paragrafta vurguladığı şey aşktan başka bir şey değil kuşkusuz.

Yeni sezon bambaşka olacak derken, yine son düzlükte tökezledim ve taraftarlarımı üzdüm. Bir tarafta "önemsemiyormuşsun gibi davran, o zaten kendiliğinden gelecek", öte tarafta ise "sevdiğini sonuna kadar belli et, acı çek, güzel olan şeyler kolay kazanılmaz" felsefesi dururken dengede giden bir ilişkinin sevgililik-arkadaşlık yol ayrımında istemediğim tarafa saptığını fark ettiğimde birçok şey için maalesef çok geçti. Tanışmamızın ilk günlerindeki kahverengi deri ceketli, karizmatik, bırakın kızları erkeklerin bile "Vay yavrum" dediği adam gitmiş, "Biliyorum çok yoğunsun ama yemek yiyelim mi? Söz çok uzun sürmez" diyen aciz, acınası bir adam gelmişti. Kısacası güzel, karakterli ama hayatında aşka en son sırada yer vermeye yemin etmiş birinin gözünde yine sadece "önemli, değerli ve hiçbir zaman unutulmayacak bir arkadaş" ödülünün sahibi olmuştum. Evimde bu ödülden çok vardı. Bazen hepsini çöpe atmak istiyordum ancak mantıklı düşününce olayları akışına bırakmak yapılacak en iyi şey galiba. "Tek derdi aşk acısı olan adam" gömleği üstümde nasıl duruyor bilmiyorum ama varsın dolabımda giyeceğim tek şey bu olsun.

İleride bu satırları okuyup, "Kimdi bu kız? Ya açıklarsın ya da al mektuplarını, ver mektuplarımı" diyen biri olur mu bilinmez fakat karnı tok olan bizlerin hayatında var olan en önemli olgunun bünyemdeki etkisini paylaşmasaydım da ne yapsaydım?

Tezim bittiğinde başka ekmek kapısı bulamazsam, "Bana yaşattığı yalnızlığa rağmen eğer dönmek zorunda kalırsam çok üzülürüm be abi" dediğim Finlandiya'dan üzülme seviyesini bir kademe düşürerek ayrılıp beni mutlu gözlerle bekleyen ailemin yanına döneceğim sanırım. Bazı şeyleri konuşmak için çok erken de olsa, 2012'de falımda gözükenler aile saadeti, iş ilanları veya askerlik. Öte yandan geçen hafta bana sunulan ve önümüzdeki ay taşınacağım 20 m2'lik stüdyo dairemde geçireceğim zamanlar aklıma gelince de, "Ev değişirse, yeni bir renk ve motivasyon kaynağı gelir. Hocalar doktoraya kal diye ısrar etse keşke" diye içimden geçirmiyor değilim.

Ufak tefek hayal kırıklıklarına rağmen burada her şey yolunda. Ayrıca sıkıldığım zaman oyunu kaydetmeden çıkıp yeni bir oyuna başlama lüksümün olduğunu hatırladım. Bu nedenle karanlık ve soğuk kışa rağmen hayatın tadını çıkarabildiğim kadar çıkarmak yapmam gereken yegane şey sanırım.

Bir sonraki yazıda hayata dair konuşacak daha çok şey olması ama yine de çocukluktan yemem dileğiyle...

Çok zorladım ama olmadı galiba ne başlıkmış ya!

2 yorum:

  1. Çok uzun süredir okuduğum en samimi yazı.

    YanıtlaSil
  2. Can, yazma yeteneğin müthiş gelişiyor farkında mısın?
    Lügatıma oyunu kaydetmeden çıkma kavramını da eklemiş bulunuyorum... O kız kim demeyeceğim, yüzyüze görüşünce konuşacağız.
    Lakin ben gelirim de sen dönersin diye de korktum yazdıklarını okuyunca...

    YanıtlaSil