Geçen döneme ait kaldığım dersin telafisini verip hesabımı temizlemenin sevincini çok fazla yaşayamadan yeni sınav dönemi gelmişti. Aslında aradaki zaman diliminde o sevinci yaşamak yerine İstanbul'dan gelen misafirlerim Seyfi ve Uğur ile ortamın altını üstüne getirmeyi tercih etmiştim.
Misafirlerimi yollar yollamaz sanki 10 gün boyunca çılgınlar gibi eğlenen, gönül rahatlığıyla yaşayamadığım sömestr tatilinin acısını çıkaran ben değilmişim gibi tekrar eski sıkıcı hayatıma dönüvermiştim bir anda.
Buna bir son vermek için ilk ve son kez Ekim ayında görüştüğüm Marika adındaki kafa dengi arkadaşıma mesaj attım. Marika ile Varpu aracılığıyla tanımıştık. Liseden arkadaşım Cem aracılığıyla tanıştığım Varpu Barselona'ya değişim öğrencisi olarak gidince, ben de bir nevi ikinci hatta üçüncü dereceden arkadaşım olan Marika'nın hatrını sormaya karar verdim. Daha önce tanıştığım Fin hanımlar yeteri kadar soğuk, vefasız ve bir o kadar da dengesiz olduğu için bende bir şekilde "Bir daha arasam sorsam cevap bile vermezler, görüşmemek için kesin bir bahane uydururlar" gibi bir paranoya oluşturmuşlardı. Varpu bu paranoyamı sona erdirmiş, hatta zaman zaman kendi iradesiyle halimi hatrımı sormuştu ve en iyi Fin arkadaş listemde zirvenin sahibi olmuştu. Bu gerçeğe dayanarak Marika'ya mesaj attım ve kendisi de aynı şekilde beni mahcup ederek görüşme talebimi geri çevirmemişti. Bu hamlesiyle onu da averajla ikinci sıraya yerleştirmiştim. Eski tanıdıklarımı ise üzülerek ama haklı olarak çoktan listenin dışına atmıştım.
Marika Finlandiya'nın kuzeyindeki Oulu şehrinde büyüyen ve Helsinki'de Ekonomi okuyan mütevazi ve bir o kadar da asil, olgun bir kızdı. Memleketinden bir arkadaşının da Helsinki'ye geleceği ve hep birlikte dışarı çıkacakları bir akşama beni de davet etmişti. Varpu aracılığı ile Marika'yı tanıyan bendeniz, Marika'nın arkadaşı ile de iyi anlaştığım takdirde Fin toplumuna uyum sürecinde çok önemli bir ilerleme kaydedecektim. Marika da benim gibi bir Rock sever olduğu için buluşma yeri olarak Helsinki'de esaslı bir Rock Bar'ı seçmişti.
Mekanın girişini bulmakta zorlansam da içeriye girdikten sonra vestiyere para verme gibi bir uygulama olmadığını görünce rahatlamıştım. Etrafa şaşkın şaşkın bakınıp erken gelip gelmediğimi sorgularken Marika'nın önümde belirmesiyle sağ salim buluşmuştuk.
Yabancı biriyle selamlaşma kısmı kültürden kültüre değiştiği için beni gerçekten geren bir olay olmuştur her zaman. Erkeklerin "Abi nasılsın muck muck" şeklinde öpüşmesi Akdeniz kültüründe sırıtmasa da Finlandiya gibi Kuzey toplumlarında olmayan bir şeydi. Karşımda bu konuda bir tereddüt yaşayacağım bir erkek olmadığı gibi erkek öpmeye de meraklı değildim açıkçası. Bir kız arkadaşla selamlaşmak apayrı bir sorundu. Gerginliğimi belli etmemem lazımdı, daha önce tanıştığım ve bir şekilde samimiyetim olan birinin son derece resmi olarak elini sıkmam doğru olmazdı. Gözlemlediğim kadarıyla kendi aralarında "Aysucum naber muck muck" gibi öpüşmeleri de yaygın değildi. El sıkıp öpüşmek ise en absürt seçenek olacaktı. Bütün bunları evde çalışıp en doğru seçimin kucaklaşmak olduğuna karar verdim. Bu onların alışık olduğu, ortamın da sıcaklığına uyan en arkadaşça yöntemdi. Kendi kültürümüzdeki sarılmayı "oyyy,oyy özlemişim yahu" nidalarıyla önce sağdan sonra da aynı nidalarla soldan olduğunu varsayarsak bahsettiğim uluslararası kucaklaşma bu tip sesleri çıkarmayıp sadece sağ veya sol yönden sarılmaktan ibaretti. Selamlaşma kısmı düşündüğümden daha kolay olmuştu tek unuttuğum sadece tek yönden sarılmaktı ama Marika sağolsun hiç renk vermedi "Peki bir de soldan sarılalım" dercesine gülümsedi. Ardından beni arkadaşı Tiia ile tanıştırdı.
İbrahim Tatlıses tabiriyle ben böylesine tatlı böylesine cici bir kız görmemiştim. Varpu da Marika da çok şeker kızlardı ama Tiia böle mini minnacık sevimli bir şeydi. Güzel aktris Kirsten Dunst'ın küçük kardeşiydi adeta ve boyu daha kısa olmasına rağmen dişleri onunkilerden daha güzeldi. Kendi içimde yaptığım bu yorumları dışarı vurmadan el sıkıştık ve tanıştığımıza memnun olduk. Mekan hafta sonundan dolayı son derece kalabalıktı bu nedenle oturduğumuz yeri kaybetmemek adına içkileri sırayla almanın daha doğru olacağını düşündük. Türkiye'deki gibi masaya gelip toplu sipariş alan garsonlar Finlandiya'daki tüm barlarda olduğu gibi burada da yoktu. İçki almak için bara gittiğimde yandaki duvarda Finlandiya'daki Rock yıldızlarının bu mekandaki favori içeceklerinin yazılı olduğu bir liste dikkatimi çekti. Bu isimlerden bana en tanıdık geleni HIM'in solisti Ville Valo'ydu ve her ne içiyorsa 3 € gibi mekandaki en uygun fiyata içiyordu ve hesabını biliyordu açıkçası. Ben de bardaki ablaya Ville'nin ne içtiğini sordum. "Büyük bardakta kola" cevabıyla öylece kaldım. "Kolayı evde de içerim" diye düşünüp mide dostu, içimi güzel şerbet tadındaki, barlardaki değişmez içkim Lonkero'dan aldım. Ardından masaya dönüp müzikten, yaz festivallerinden ve futbol yerine buz hokeyinden konuştuk. Bir süre sonra Marika'nın mekan değiştirme fikrini onaylayıp ufak bir kararsızlığın ardından yine Marika'nın önerdiği "Heavy Corner" adındaki isminden son derece sağlam olduğunu tahmin ettiğim yere gittik.
Mekana girer girmez çalan müzik hanımları şok etmişti. Marika rock vaat ederken, çalan disko parçalarıyla hayal kırıklığına uğramıştı. Kendisini teselli edip sonra da içki fiyatlarının diğer yerlere nazaran daha ucuz olduğunu öğrenince morallerimiz daha da düzeldi. Mekanın yeri güzeldi ama içerideki dekorasyonun bence bir özelliği yoktu. Ancak daha da dikkat çeken özellik içerideki insan profiliydi. Yaş ortalaması son derece yüksekti ve kıyafetlerine bakılırsa mekandaki müziği bu insanlar yönlendirmişlerdi. Daha sonra kendi aralarındaki konuşmalarından ortada bir Rus işgali olduğunu fark ettik. Boş bir yer bulup oturduktan sonra gürültüye rağmen sohbetimize devam ettik. Marika ve Tiia'nın başından beri bana ayıp olmasın diye benim muhabbetten kopup etrafa bakındığım anlarda bile birbirleriyle tek kelime Fince konuşmamaları gecenin alkış alan hareketi olabilirdi. Türk - Fin aile yapısı, yemekler, iş güç, siyaset hatta Finlandiya'daki Nisan seçimlerinden bile azar azar konuştuktan sonra Marika'nın gazına gelip dans pistine gittik ki benim en yeteneksiz olduğum alanlardan birine girmiştik.
Kendimi kaybetmeden efendi efendi boynumu ileri geri oynatarak gerginliğimi sona erdirdim. Bu arada birbirimize de kanımız kaynamıştı. "Oulu'ya bekliyoruz, bir arkadaşımızın erkek arkadaşı var kalacak yer de sorun olmaz" diyecekleri kadar gözlerine girmiştim. Ben de bir an bu içten teklife İzmir ile Oulu'yu kardeş şehir yapmak için Belediye'ye başvuracağımı söyleyerek karşılık vermek istesem de kalacak yerdeki erkek arkadaş aklımı karıştırdığı için teşekkür etmekle yetindim.
Bir süre sonra hepimizde yorgunluk belirtileri başlayınca dağılma kararı aldık. Gerçekten uzun bir aradan sonra çok güzel ve eğlenceli bir cumartesi gecesi geçirmiştim. Bu duruma duyduğum özlemin giderilmesinden dolayı Marika'ya defalarca teşekkür edince durumdan habersiz olan kızcağız "abartma yahu" dercesine tepki vermişti. Vedalaştıktan sonra sevimli Tiia ile de sevimlice kucaklaşıp en kısa zamanda görüşmeyi diledik.
Yeni insanlar tanıma, Fin insanıyla kaynaşmam ve kendimi başkalarına tanıtma açısından çok güzel bir gece geçirmiştim. Bu ülkede daha uzun süre kalabilme ihtimalimi düşündüğümde her ne kadar Varpu İspanya'ya, Marika İsviçre'ye ve Tiia da Hollanda'ya kapağı atma derdinde olsalar da ön yargılarımı yıkabilecek üç tane kaliteli insan tanımıştım. Bu durumun zaman zaman yitip giden özgüvenime yaptığı katkıyı düşününce "küllerden doğma" kuşkusuz en doğru teşhis olacaktı.
Bir sonraki yazıda görüşmek dileğiyle...